2013 Ekim ayında bayram tatilinden önceki pazartesi günü izin alarak 1 haftalık bir tatile çıktık. Bu tatili belirlerken asıl amacımız denize girebilecek kadar sıcak bir yere gitmekti. Sonuçta yeterince güneyde olduğunu düşündüğümüz Girit’e gitmeye karar verdik. Tartışmalar sırasında Zakintos da gündeme geldi ama sonraya ertelendi. Türkiye’den Girit’e direkt uçuş olmadığı için de Atina aktarmalı gitmek durumunda kaldık. E dedik o zaman Atina’yı da görelim.
Atina’ya Pegasus ile uçtuk. İzmir kadar yakın bize aslında 1 saatlik uçuş sonrası oradaydık. İlk anda şehre giden trene nereden gideceğimizi bulamadık, kısa bir dolandık ve information desk’i bulup onlara sorduk. Aslında yeri kolay, ana kapıdan çıkıp karşıya geçince asansörle gidiliyor. Ben gitmeden ulaşım işini araştırmıştım. Havalimanındaki gişeden günlük havalimanı treni dışında her araçta sınırsız geçen biletlerimizi 20 euroya aldık. Bu bilet havalimanına bir gidiş bir de dönüş hakkı veriyor. Tek almak istesek 8 euro, gidiş dönüşlü alsak 14 euroya gelecekti, aslında 6 euroya 3 gün sınırsız indi bindi yapmış olduk.
Otelimizi çok merkezi seçmiştim. Syntagma (sintagma okunuyor) meydanına 5 dakika. Best Western oluşuna güvenmiştim ama yeri dışında çok başarısızdı. Oda bir kere güneş almıyor, apartman boşluğuna bakıyor. Bir girdik içeri 15-20 tane sivrisinek tavanda asılı takılıyor. Eşimi çok fena yer bu sinekler. Mecburen önce sinek avına çıktık. Sonrasında Culinarybackstreets’te bulduğum otele 2 dakika uzaktaki O Tryandafilo isimli ev yemekçisine gittik. Porsiyonlar büyük ama lezzet orta karardı. Ben biber dolma söyledim Emre’nin yemeğini hatırlayamadım. Bu fiyata TR’de çok daha güzel ev yemeği yersiniz. Ama yakın oluşu işimize geldi.
Eşimle en sevdiğimiz şey gittiğimiz ülkenin meşhur meydanında oturup insanları seyrederek bira içmek. Atina’da benim tercihim Yunan craft birası Septem Honey Ale oldu. Eşim ise Fransizkaner içti. Syntagma çok hareketli Atina’nın taksimi diyebiliriz. Kaykay yapanlar, rollerbladeliler, gelenler geçenler, bizim gibi oturup dinlenenler… Aklınızda olsun burada da bir eylem filan olunca Sytagma’da gerçekleşiyor. Bira sonrası, İstiklal gibi olan Ermou caddesinden yürüdük Monstraki’ye kadar. Buralar da çok kalabalıktı. Sanırım cumartesi akşamı olduğu için. Yine ara yollardan yürüyerek otelimize vardık.
Otelin odası kadar olmasa da kahvaltısı kötü. Ama daha kötü kahvaltılar da gördüğümüz olmuştu 🙂 Hava sıcaklamadan meşhur akropol’ü görmek için kendimizi dışarı attık. Metro ile ulaşım çok kolay oluyor. Yalnız aklınızda olsun metroda çok fazla yankesici varmış. Biz çok şükür rastlamadık ama dikkat etmekte fayda var. Taktiklerini filan internette biraz araştırma ile bulabilirsiniz. Her şeye şüpheyle yaklaşın derim, yardım önerilerine ve polisin kimlik sormasına bile…
Metro kazılarından çıkan tarihi eserleri bu şekilde metronun içinde sergiliyorlar, ne güzel değil mi?
Akropol biletinizi aldınız, gördüğünüz gibi perforajlı yani bir sürü tırtıklı tırtıklı parçası var. Her biri farklı yerlerde geçiyor o yüzden kalan kısımları sakın atmayın.
Akropol gerçekten çok etkileyici, bir de tüm Atina’ya yukarıdan bakabildiğiniz bir yükselti yapmışlar bayrağı da dikmişler. Bizden milliyetçi olmasınlar…
Akropol’den sonra Hephaistos tapınağına doğru indik. Burası çok iyi korunmuş bir tapınak. Demircilerin tanrısı Hephaistos’muş.
Buranın devamında Stoa of Attalos denen yere gittik. Stoa Yunan mimarisinde bir sokak ya da agoranın yanında yer alan, üstü kapalı, sütunlu galerilere verilen admış (wikipedia). Buranın içindeki müzeyi gezdik.
Sonra Akropol’den gözüken Zeus tapınağına yürüdük. Akropol biletiniz burada da geçiyor. Hava iyice ısınmıştı, hem gölgede kalmaya çalıştık hem de bu sağlam kalmış 3-4 sütundan tapınağın gerçek halini hayal etmeye uğraştık. Çok muhteşem olmalı.
Sonrasında tapınağa çok da uzak olmayan yine cbs’de önerilen To Mavro Provato (Kara koyun) isimli restorana yürüdük. Yolda bu stadyumu gördük. Sonradan Wikipedi’den öğrendik neresi olduğunu:
Panathinaiko Stadyumu veya diğer bilinen adıyla Kallimarmaro (“Güzel mermerli” anlamına gelir. Yunan alfabesinde Καλλιμάρμαρο), Yunanistan’ın başkenti Atina’da yer alan stadyumdur. 1896’daki ilk Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapan stadyum, alanındaki en eski yapılardan biri ve tamamı beyaz mermerden yapılan tek stadyumdur. 1906 Ara Olimpiyatları’nın düzenlendiği ana stadyum olmuş, 2004 Yaz Olimpiyatları’nda ise okçuluk müsabakaları ile maratonun bitiş kısmına ev sahipliği yapmıştır.
Atina şu açıdan çok ilginç geldi bize; bildiğin normal yaşam alanlarının, apartmanların alt katında restoranlar var. Bir yeri ararken birçok kez ulan buralarda da ne restoranı olur yanlış mı geldik acaba diye düşündüğüm oldu. Kara koyun da işte böyle bir sokak üzerinde. Atina’da sık yaşadığımız şey Yunan zannedilmek, o kadar benziyoruz ki birbirimize çoğu kez önümüze Yunanca menü bıraktılar. Burada da aynı şeyi yaşadık.
Kara Koyun’da yediğimiz yemekler Yunanistan’da yediğimiz en iyi yemekler listesinde ilk üçe girer. Ama öğlenin yıldızı kağıtta kuzu oldu, böyle kokusuz böyle yumuşacık et yemedik.
Sahibi veya yöneticisi olduğunu tahmin ettiğimiz birisiyle konuştuk, çok sıcak ve içtendi. Güzel bir sohbet ettik. Yalnız aklınızda olsun, biz öğleden sonra gittiğimiz için yer bulabildik. Cumartesi cuma vb sakın rezervasyonsuz gitmeyin eli boş dönersiniz.
Bu tatilin yemek konusundaki en büyük yardımcısı csb oldu. Sitede Pire limanının orada çok başarılı iki balıkçı tavsiye edilmişti. Biz de pazar öğle yemeği gibi gidelim diye Pire’ye yola koyulduk. Metroya bindik Pire’de indik ondan sonra tabana kuvvet yürümeye başladık. Yalnız Pire çok tekin gelmedi bize, tipler filan biraz yamuk. Benim elimde telefona screenshot aldığım iki harita var başkaca da bir şey yok. Yürü Allah yürü yol bitmiyor. Acıktık, hava sıcaklığı arttı. Yürüdüğümüz yerler pazar olduğu için pazar günü Eminönü’nün arka sokakları gibi bomboş dükkanlar kapalı. Sanırım 1 saat yürüdük sonra bir otobüs durağına rastlayıp elemanlara sorunca tarifi aldık. İlk restoran Yperokeanio, yer yok dedi. Emre bayılacak açlıktan ve sıcaktan. Ben dedim diğeri de az şu ötede dayan. Oraya da yürüdük yer varmış çok şükür. Yalnız yerlilerin gittiği bir yer olduğundan İngilizce menü yok. İngilizce bilen garson da çok meşgul. Mekan çok kalabalık garsonlar koşturuyor. Anca bir 15-20 dakika sonra bize baktılar.
En son Rodos’da yedikten sonra ölüp bittiğim simi karidesine burada kavuştum. Bilmeyenler için Simi karidesi minnak karideslerin temizlenmeden pişirilmesiyle yapılıyor. Henüz kabukları sertleşmediği için çıtır çıtır yiyorsunuz.
Hesabı hatırlamıyorum ama çok yüksek değildi. Mekanı bulabileceğinize inanıyorsanız tavsiye ederim. Manzara falan yok ama yemek muhteşem. İsim, adres;
Ilias
Adres: Leoforos Chatzikiriakou 104, Piraeus
Adres: Leoforos Chatzikiriakou 104, Piraeus
O geceki yemeğimizi “O Tzitzikas&O Mermigkas” isimli mekanda yedik ama hiç beğenmedik kesinlikle tavsiye etmiyoruz. Yemek sonrası yine Monastraki tarafına gidip dolandık.
One thought on “Atina Gezisi”